
Suriye’de Nefret Söylemi: Reform ve Çözüm İçin Kademeli Bir Yaklaşım
Özet:
Bu rapor, Esad rejiminin düşüşünün ardından geçiş sürecinde Suriye toplumunun karşı karşıya olduğu en önemli zorluklardan biri olan nefret söylemi olgusunu ele almaktadır. Raporda, Esad rejiminin yalnızca siyasi baskıyla yetinmediği; aynı zamanda toplumsal gruplar arasında güvensizlik ve korku tohumları ektiği, bunun da derin ve karşılıklı nefret söyleminin ortaya çıkmasına zemin hazırladığı vurgulanmaktadır. Bu söylem, özellikle adalet ve hesap verebilirliğin yokluğunda, rejimin düşüşünden sonra daha da belirgin bir şekilde patlak vermiştir.
Bu bağlamda rapor, nefret söylemiyle mücadeledeki uluslararası tecrübeleri incelemektedir: Güven inşası için topluluk temelli adalet mekanizmalarını kullanan Ruanda; hesap verebilirlik ile uzlaşmayı birleştiren Güney Afrika; kışkırtmaya karşı katı yasalar benimseyen Balkan ülkeleri. Buna karşılık, siyasi iradenin ve medya denetiminin yokluğunda nefret söyleminin büyümesine ve bölünmeleri derinleştirmesine izin verilen Lübnan deneyimi, uyarıcı bir örnek olarak öne çıkarılmaktadır.
Suriye örneğinde ise, devrim sonrası toplumda belirgin bir bölünme göze çarpmaktadır. Devrim destekçilerinin bir kısmı, Suriyelilere karşı işlenmiş kitlesel suçların faillerine yönelik adalet talep etmiş; bu sürecin gecikmesi ise bazı bireysel intikam eylemlerine yol açmıştır. Öte yandan, bazı kesimler Esad rejiminin suçlarını küçümseyerek, hesap sorulmadan affetmeyi savunmuştur. Bu karşılıklı söylem, toplumsal yaraları derinleştirmekte ve Suriyeliler arasında güvenin veya iletişimin yeniden inşa edilmesi ihtimalini zayıflatmaktadır.
Rapor, nefret söyleminin tırmanmasının çok boyutlu sebeplerine işaret etmektedir: ağır insan hakları ihlallerinin birikimi, geçiş dönemi adaletinin ertelenmesi, medya düzenlemelerinin yokluğu, ekonomik çöküş ve topluluklar arası karşılıklı korkular. Ayrıca, bazı siyasi, dini ve medya elitlerinin bölünmeyi körükleyerek nefretin yayılmasındaki rolüne dikkat çekilmektedir.
Rapor, bu olgunun ele alınması için kademeli bir vizyon sunmaktadır. Bu vizyon, ifade özgürlüğü ile topluluk haklarını dengeleyen açık mevzuat aracılığıyla nefret söyleminin suç haline getirilmesiyle başlamaktadır; mevcut yasaların revize edilmesi ve yaptırımların ağırlaştırılması da önerilmektedir. Bunun yanı sıra, sorumlu bir medya kültürünün geliştirilmesi, mesleki etik sözleşmelerinin benimsenmesi ve sivil toplumun farkındalık kampanyaları ile yerel uzlaşma girişimlerini hayata geçirmesinin önemi vurgulanmaktadır.
Ayrıca, nefret söylemi mağdurlarına psikolojik, sosyal ve hukuki destek sağlanması, hoşgörü ve başkalarını kabullenme değerlerini aşılayan eğitim programlarının geliştirilmesi çağrısı yapılmaktadır. Raporda, farklı siyasi, toplumsal ve dini bileşenleri kapsayan kapsamlı bir ulusal diyalogun başlatılması gerektiği, bunun da güvenin yeniden tesis edilmesine ve nefret söyleminin kökünden mücadele edilmesine katkı sağlayacağı belirtilmektedir.
Son olarak, bu raporun Süveyda ilinde meydana gelen son üzücü olaylardan önce hazırlandığına dikkat çekilmektedir. Söz konusu gelişmeler, nefret söylemiyle mücadeleye odaklanmanın, onu hem fiili suçların öncüsü hem de ulusal dokuyu parçalayan bir araç olarak görmenin önemini bir kez daha teyit etmektedir.
Raporun tamamını okumak için tıkla (Arapça)