Gelişim RaporlarıPolitika Analizi BirimiYayınlar

İran’ın “İsrail”e Saldırısı: Suriye Üzerindeki Başlıca Yansımaları ve Etkilerine Bakış

Giriş

İran, 13 Nisan gecesi tarihinde ilk kez “İsrail”e saldırı düzenledi. Bu saldırı, Şam’daki İran konsolosluğunu hedef alan ve “Devrim Muhafızları”ndan üst düzey komutanların öldürülmesine neden olan “İsrail” saldırısına yanıt olarak gerçekleştirildi. Ancak Esad rejimi, bu iki saldırı karşısında askeri açıdan tarafsız kaldı. İran’ın saldırılarına destek vermediği gibi, tekrarlanan “Suriye egemenliği” ihlallerine de her zamanki gibi yalnızca medya veya diplomatik yollardan yanıt verdi.

Bununla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen açıklamalar, İran saldırısı sırasında Suriye, Irak ve Yemen’den fırlatılan füzelerin ve insansız hava araçlarının durdurulduğunu belirtti. Bu durum, İran’ın Suriye topraklarını güneybatıda konuşlanmış milis grupları aracılığıyla operasyon için kullanmış olabileceğine işaret ediyor.

İran’ın bu saldırısının sürpriz bir unsur taşımamasına ve doğrudan bir “İsrail”-Batı tepkisi almamak için sınırlı tutulmasına ve “İsrail”de can kaybına yol açmamasına rağmen özellikle Suriye dosyasıyla ilgili olarak bu saldırının etkilerini takip etmek önemlidir. Özellikle “Aksa Tufanı” operasyonunun ardından “İsrail”de karar vericiler Suriye’deki “Devrim Muhafızları” liderlerini takip etmeye başladı ve Esad rejiminin kontrolündeki bölgelerdeki İran milislerini hedef alan “İsrail” saldırıları miktar ve nitelik açısından arttı.

Bu bağlamda, rapor, İran saldırısının ayrıntılarına girmeksizin şu soruları yanıtlamayı amaçlıyor.

– Esad rejiminin İran saldırısına karşı tutumu neydi ve neden operasyonda hiçbir rol oynamadı?

– Özellikle Ürdün’ün “İsrail”e yönelen bazı İran füzelerini düşürmesinin ardından bu saldırının Suriye’nin güneyinin dosyasına etkileri ne olabilir?

– “İsrail”in Suriye’deki İran üsleri ve milislerine yönelik askeri operasyonlarının önümüzdeki dönemdeki seyri nasıl olacak?

Esad Rejiminin İran Saldırısına Karşı Tutumu

Esad rejiminin İran’ın “İsrail”e verdiği yanıta karşı tutumu, “Aksa Tufanı” operasyonundaki tavrının bir devamı niteliğindeydi. Rejimin sözde “Direniş Ekseni” ne verdiği destek, medya ve diplomatik alanlarla sınırlı kaldı. Bu da Esad rejiminin medya organlarının geniş kapsamlı haberleriyle ya da rejimden gelen İran’ın yanıtını destekleyen resmî açıklamalarla belirginleşiyor. Bu sırada, rejim başı Beşar Esad’ın İran ve “İsrail” arasındaki gerilimle pek ilgilenmediği, Şam sokaklarında dolaşırken “selfie” çektiği görüntüler yayımlandı.

“İsrail”, İran’ın tepkisine yönelik bu medya ve diplomatik desteği umursamıyor gibi görünüyor. Zira Esad rejimi bu tutumu uzun yıllardır sürdürmekte hatta kontrol ettiği bölgeler, Şam ve Halep havalimanlarını hedef alan saldırılar gibi “İsrail” tarafından tekrar tekrar vurulmasına rağmen benzer bir tavır sergilemektedir. Bu saldırılar, özellikle Gazze’deki “Aksa Tufanı” operasyonunun ardından daha da yoğunlaşmıştır.

ABD Savunma Bakanlığı, İran saldırısı sırasında Suriye’den gelen insansız hava araçlarının düşürüldüğünü açıklasa da gözlemciler Dera ve Kuneytra bölgelerinin bu son operasyona geniş çapta dahil edilmiş olduğunu düşünmüyorlar. Bunun başlıca nedenlerinden biri, İran’ın bu yanıtı kendi topraklarından gerçekleştirmeye özen göstermesidir. Bu tutum, İran’a yönelik yanıt vermekteki gecikme ve hareketsizlik eleştirilerinin artmasıyla bağlantılıdır. Bu nedenle İran, saldırıdan yaklaşık 72 saat önce harekatı duyurmayı tercih etti.

Buna ek olarak, son zamanlarda Golan sınırında birçok gözlem noktası kurarak varlığını artıran Rusya faktörü öne çıkmaktadır. Bu durum, Rusya’nın Golan sınırındaki çatışmanın temposunu kontrol altına alarak İran milislerinin hareketlerini sınırlamaya çalıştığını gösteriyor. Bu da özellikle son zamanlarda Suriye topraklarının “İsrail” e yönelik füze saldırılarının azalması, “Aksa Tufanı” operasyonunun ardından ilk haftalardaki duruma kıyasla açıkça görülmektedir.

Bu iki faktörle birlikte Esad rejiminin, İran’ın “İsrail”e yönelik saldırılarına karşı destek vermeye istekli olmadığı söylenebilir. Bu durum, Esad rejiminin “İsrail”e yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktan uzak kalmasıyla da görünmektedir. Gazze Savaşı öncesi ve sonrasında da olduğu gibi Esad rejimi sıklıkla “İsrail” saldırılarına, Suriye’nin kuzeybatısındaki sivil bölgeleri bombalayarak yanıt vermektedir.

Esad rejiminin “İsrail”e karşı bir yanıt vermekten kaçınması hem kendi çıkarına hem de İran’ın çıkarına hizmet etmektedir. Aynı zamanda, rejimle normalleşen bazı Arap ülkelerinin de çıkarına uygun bir durumdur. Çünkü “İsrail” tutumu Esad rejiminin iktidarda kalmasını sağlayan önemli bir unsurdur. Bu nedenle, Esad rejiminin “İsrail”i kışkırtmaması, “İsrail”le olan dengenin korunmasında önemli bir rol oynamaktadır. Tahran da bunu göz önünde bulundurarak Esad rejiminin “İsrail”e karşı yanıt vermesindense rejimin tamamen kaybedilmesi riskine karşı temkinli davranmaktadır. Diğer bir deyişle İran, Esad rejiminin “İsrail”e karşı yanıt vermemesini, rejimi tamamen kaybetme seçeneğine tercih etmektedir.

Esad rejimiyle normalleşen Arap ülkeleri ve özellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), bu denklemin farkındadır. BAE, Esad rejiminin yanıt vermemesini, İran’ın Suriye’deki nüfuzunu sınırlama konusunda rejime güvenilebileceğine dair bir işaret olarak görmektedir ve bunu medya ve diplomatik düzeyde kullanabilmektedir.

Bütün bu faktörler, Esad rejiminin yanıt vermemesinin hem kendi çıkarına hem de İran’ın çıkarına olduğunu, aynı zamanda “İsrail”in rejimin düşmesine karşı vetosunun devam etmesini sağladığını göstermektedir. Ayrıca rejimle normalleşen Arap ülkelerinin de Esad rejiminin İran milislerinin nüfuzunu sınırlama kapasitesine sahip olduğunu göstermesinde, çıkarı olduğuna işaret etmektedir.

Suriye Güneyindeki İran Varlığı ve Uyuşturucu Kaçakçılığı Üzerine Saldırının Etkileri

Ürdün’ün, “İsrail”e yönelen bazı İran füzeleri ve insansız hava araçlarını düşürmesi, İran ile ilişkileri sınırlı bir şekilde etkiledi. İran, Ürdün’ün rolünü şeytanlaştırmaya çalıştı ve bu nedenle Ürdün, İran büyükelçisini, “hakaret” olarak gördüğü İran açıklamaları nedeniyle protesto amacıyla çağırdı. Oysa diplomasi ve hukuk alanlarındaki uzmanlar, Ürdün’ün hava sahasını ihlal eden füzeleri düşürme hakkına sahip olduğunu belirtiyorlar.

İran medyasında, Ürdün’ün İran füzeleri ve insansız hava araçlarını düşürmesi durumunda “bir sonraki hedef” olabileceğine dair ifadeler dikkat çekti. Böylece İran’ın Ürdün-Suriye sınırında, insansız hava araçlarının ve füzelerinin düşürülmesine yanıt olarak adımlar atabileceğinın kapısını aralıyor.

Bu noktada, Suriye güneybatısında aktif olan ve Ürdün’ü uyuşturucu ile boğmaya çalışan İran yanlısı milislerin rolü öne çıkmaktadır. Çeşitli kaçakçılık yolları ve eğitimli ağlar aracılığıyla hareket eden bu milisler, Ürdün ordusunu birden fazla kez şiddetli çatışmalara ve sınırda sürekli bir teyakkuz halinde kalmasına zorladı. İran’ın kolları, “Aksa Tufanı” operasyonunun ilk günlerinde Gazze’ye destek verme bahanesiyle Ürdün sınırlarının yanında toplanarak sınırı geçmeye çalıştı.

Bu bağlamda, İran’ın Suriye güneyindeki kolları aracılığıyla Ürdün’e yönelik uyuşturucu ve silah kaçakçılığı girişimlerini artırması olasıdır. Bu durum İran’ın yıllardır hedeflediği ve Ürdün’ün istikrarını bozarak onu kaosa sürüklemeyi amaçladığı stratejik bir hedefidir. İran, Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen gibi müdahale ettiği ülkelerde kaos yaratmıştır. Ürdün’ün, “İran’ın dini faaliyetlerini” sınırlama ve Ürdün güneyinde “Şii hac merkezlerinin” kurulmasını reddetme çabaları, İran’ın diğer ülkelerde kullandığı yumuşak güç araçlarıyla Ürdün’de nüfuz kazanma girişimlerine karşı bir önlem olarak değerlendirilebilir.

İran Saldırısından Sonra “İsrail” Suriye’deki Operasyonlarını Genişletecek mi?

İran’ın “İsrail”e yönelik saldırıları, “Tel Aviv” ve müttefiklerinin bilgisi dahilinde olmasına rağmen, “İsrail” bu saldırılara İran’ın derinliklerinde karşılık vereceği tehdidinde bulundu. “İsrail”in İsfahan’a yönelik sınırlı saldırılarına rağmen ABD ve bazı Avrupa Birliği ülkeleri, savaşı genişletmemesi ve durumu kontrol altında tutması için “Tel Aviv”e baskı yapıyor gibi görünmektedir. Ancak “İsrail” Başbakanı Bünyamin Netanyahu savaşın genişlemesini sağlayacak bahaneler üretmeye çalışmaktadır.  Netanyahu’nun çabaları Gazze’de ateşkes yapılmasına yönelik artan uluslararası baskı karşısında savaşın durdurulmasını engellemeye yönelik bir strateji olarak görünüyor.

“İsrail”in, İran topraklarındaki saldırılarını genişletmemesi, Suriye’deki İran’ın nüfuz alanlarını hedef almasına yol açabilir. Zaten “İsrail”, İran’ın Suriye’deki milislerine yönelik saldırılarını genişletmek için ek nedenlere ihtiyaç duymuyor. “Aksa Tufanı” operasyonundan bu yana, “İsrail” Suriye’deki İran hedeflerine yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Bu durum da özellikle Suriye’deki Devrim Muhafızları liderlerinin hareketlerinin dikkatle izlendiğini ve “İsrail” için tehdit oluşturabilecek her hedefin örneğin, Şam’daki İran konsolosluğu gibi yerleri çekinmeden vurulabileceğini gösteriyor.

Bu bağlamda, İran’ın “İsrail”e yönelik saldırısının, “İsrail”deki karar vericileri Suriye’deki saldırıları artırmaya sevk etmeyeceği söylenebilir. Çünkü bu saldırılar zaten devam ediyor ve İran’ın son saldırısı onun medya ve siyasi uzantılarının iddialarının aksine “İsrail”in yeni saldırılar yapmasını engelleyen bir caydırıcılık oluşturmadı.

Sonuç

Ekim 2023’te Gazze’deki savaşın başlamasından ve Nisan ayında İran ile “İsrail” arasındaki sınırlı gerilime kadar, Esad rejimi hâlâ gerçeklikten kopuk bir durumda varlığını sürdürmektedir. Esad rejimi, kendisini “İsrail”i tehdit eden herhangi bir denklemden -şeklen bile olsa- dışarıda tutmaktadır. Bu durum, yalnızca bir propaganda aracı olarak medyasında kullandığı “direniş” sloganları kullanan Esad rejimi için olağan bir hâl olarak kabul edilebilir. Esad, kendi iktidarını “İsrail”in güvenliğiyle ilişkilendirmektedir ve yaşananlara göre “İsrail” de bu konuda onunla aynı fikirde olduğunu görünüyor. Bu nedenle, “İsrail” saldırılarında Esad rejimini hedef almadan İran’ın Suriye’deki çıkarlarına odaklanmaktadır.

İran’ın da dahil olduğu bölgesel mutabakata göre Suriye topraklarının geniş çaplı bir şekilde “İsrail”e yönelik saldırılarda kullanılmaması genel olarak kabul görmektedir. Ancak bu mutabakata rağmen Esad rejiminin İran’a olan sadakatini kanıtlayan bazı adımlar atmayacağı anlamına gelmez. Özellikle İran yanlısı milislerin Ürdün’e kaos yayma girişimlerini, uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla desteklemesi muhtemeldir. Çünkü İran milisleri ve Esad rejimi, bu ticarette karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki içindedir.

Aynı zamanda Esad rejimi, Devrim Muhafızları komutanlarının kontrolündeki bölgelerdeki hareketlerine kayıtsız kalmaya devam edecektir. Bu hareketler, doğrudan Esad rejimi için bir tehdit oluşturmadığı ve “İsrail”in bu komutanları hedef alması “İsrail”in güvenliği açısından onu tatmin edeceği sürece sorun teşkil etmez. Dolayısıyla Esad rejimi, Suriye topraklarındaki bu sınırlı ve geçici çatışmalarda iki tarafın da desteğini kazanmaya çalışarak dengeli bir tutum sergilemektedir.

Avatar photo

مساعد باحث في مركز الحوار السوري، يحمل إجازة في الأدب العربي من جامعة الفرات السورية، عمل كاتباً وصحفياً ومدققاً لغوياً لعدة سنوات في العديد من المواقع والقنوات الإخبارية

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu