Kuzey ve Doğu Suriye’deki Yeni Toplumsal Sözleşme: Olmayan Meşruiyetle Kaplanmış SDG’nin Vizyonları
Özet
Genel Suriye Demokratik Konseyi (SDK) tarafından yayınlanan “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Demokratik Sosyal Sözleşmesi” belgesinin ardından yapılan tartışmalar ışığında bu analitik rapor, bu yeni belgenin arkasındaki felsefeyi ve bunun yasal uyumunu araştırmayı amaçlamaktadır. Gerçekten bir “toplumsal sözleşme” olup olmadığını sorgulamaktadır.
Raporun ilk kısmı, “Kuzey ve Doğu Suriye Sosyal Sözleşmesi” belgesinin uluslararası sözleşmelere bağlılığını ve kadın, çocuk, çevre ve azınlıklar gibi temel meseleleri ele alarak “ilerici” anlamlar taşıyan içerikleri sunmaya çalıştığını belirtmiştir. Bu durum, belgenin özellikle dış destekçilerinin uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalarla uyumlu olduğu izlenimini yaratma çabası olarak görülmektedir. Ancak gerçek, SDG’nin bu ilke ve sloganları göz ardı ettiğini göstermektedir. Ayrıca bu belgenin bazı maddelerinin oluşturulmasında Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) ideolojisinin ve kurucusu Abdullah Öcalan’ın “demokratik ulus”, “demokratik konfederalizm”, toplumsal organizasyon anlayışı ve “jinoloji” gibi kavramlarının etkili olduğunu görülmektedir.
Raporun ikinci bölümü, “Kuzey ve Doğu Suriye Sosyal Sözleşmesi”nin yasal ve fiili uyumunu tartışmaktadır. Bu belgenin, böyle bir belgeyi yayınlayacak yetkili bir organın meşruiyetinden yoksun olduğunu ve toplumsal katılım eksikliği nedeniyle usul açısından geçersiz olduğunu belirtmektedir. Farklı bileşenlerin, hatta Kürt bileşeninin dahi görüşlerinin göz ardı edilmesi ve yabancı güçlerin varlığı ile istikrarsızlık koşulları altında yapılmış olması, toplumsal mutabakat inşa etme bağlamından uzak bir süreç olduğunu göstermektedir. Ayrıca belgenin sadece belirli bir coğrafi bölgeyle sınırlı olması, mevcut toplumsal fay hatları daha da derinleştirebilecektir. Bu nedenle, bu belgeyi bir “toplumsal sözleşme” olarak tanımlamak kesinlikle mümkün değildir. Aslında belgenin şeklen SDG’nin bölgeyi yönetme konusundaki özel parti vizyonunu yansıtan ve genel insan hakları sloganlarıyla süslenmiş bir belge olduğu, gerçekte ise bölünme ve ayrılma için meşruiyet sağlama hedefi taşıdığı görülmektedir. Biçimsel olarak da bu belge SDG’nin dayattığı fiili otoriteyle zorla kabul ettirilmiş bir belgedir.
Raporun tamamını okumak için tıklayın (Arapça)