Örtüsüz… Korumasız … Kamplardaki Kadınların Hayatlarının Görülmeyen Yanları
Keşif Dosyası
Yönetici Özeti:
Muhalif ve Devrimci Güçlerin kontrolü altındaki bölgelerin nüfusunun, yaklaşık 6,7 milyon olduğu tahmin ediliyor. Kamplarda bulunanlar toplam nüfusun %23’ünü oluşturuyor. Bunların yaklaşık %68 -70’i, insani yardım kuruluşlarının gözetim ve takibine tabi olan resmi kamplarda yaşamaktadır. Geri kalan %30-32’si ise gayriresmi kamplarda yaşıyor.
Kadınlar, kampın toplam nüfusunun yaklaşık %53’üne tekabül ederken yetişkin kadınların oranıysa nüfusun %27-32’si arasındadır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerindeki kamplarda bulunan kadınların ve çocukların oranı diğer bölgelere göre daha yüksek. Bu bölgelerdeki erkeklerin oranı ise İdlib ve Halep kırsalındaki kamplarda yer alan erkek oranının yarısı kadar.
Kadınlar fakirlik, yoksulluk ve zorlu iklim koşullarının bütün kamp nüfusuna yaşattığı acıların yanı sıra, görülmeyen veya fark edilmeyen bazı sorunlardan dolayı iki kat zorluk yaşıyorlar. Kamplar adeta kendine has özellikleri olan yeni bir sosyal ve idari düzene kavuşmuştur. Öyle ki bu kamplar içinde barınan fertlere belirli roller tayin ediyor ve kırılgan-hassas topluluklar olmaları yönüyle aralarında kadınların da bulunduğu birtakım grupların göze çarptığı toplumsal güç merkezlerini oluşturuyor. Sonuç olarak; bu zorlu ortam, yeni toplumsal roller ve örgütlenmeler onlar için hayatı daha da zorlaştırdı. Özellikle, aileye bakma ve çocuk yetiştirme gibi sorumlulukların yerine getirilmesi için gereken ihtiyaçların neredeyse tamamen yok olduğu bir zeminde, bu sorumlulukların getirdiği yüklerin toplumsal ve kültürel yönleri de hesaba katılınca vakıanın ne kadar vahim olduğu anlaşılacaktır.
Kadınların kamplarda- çadırın içinde veya dışında- karşılaştıkları en önemli sorunlarından biri özel yaşamın olmaması. Bir çadırda çok sayıda aile üyesinin yaşaması özellikle kadınlar, yetişkinler veya ergenler belki daha az bir ölçüde de çocuklar için, mahremiyetin korunmasını neredeyse imkânsız kılmaktadır. Ayrıca, çadırlar; kumaş çadır olması veyahut da kumaş çatılı bloklardan olması fark etmeksizin, doğası gereği, ses geçirebiliyor. Bu da genel olarak aileler için, özel olarak da kadınlar için gereken korumayı sağlayamıyor demektir.
Öte yandan, kamplarda yaşayan kadınların çoğunluğu, tuvalet ve banyo gibi ortak hizmet alanlarını kullanmak zorunda kalıyor. Bu ortak hizmet alanları sayıca yetersiz olmasının yanı sıra kadın mahremiyeti için gerekli asgari standart ve koşullardan yoksun durumda. Aynı şekilde, bu ortak kullanım alanları, kadınların kendilerine veya ailelerine bakma ya da temizlik, hijyen ve yıkanma standartlarını karşılayacak donanıma sahip değiller.
Sağlık konusuna gelince, kamplardaki ortam, sağlıklı olmamakla beraber uzun süre yaşam için de elverişsiz. Ortak sağlık tesislerin sık kullanılması, temizlik ve içme suyunun azlığı, sağlıklı besinlerin ve dengeli beslenmenin olmaması; bakteri ve parazitlerin yaşam alanı olarak addedilen, ayrıca hastalıkların yayılması ve böceklerin, sivrisineklerin, kemirgenlerin, akreplerin ve yılanların sıklıkla ısırıp soktuğu yerler olarak kabul edilen mekanlara sürekli maruz kalmaları sebebiyle bu yetersiz sağlık koşullarının kadınlar üzerindeki etkisi daha da belirgin oluyor.
Bunun haricinde, kamplarda yaşayan annelerin %37’si yetersiz beslenme sorunu yaşıyor. Aynı şekilde, kamplardaki doğum oranlarında görülen yüksek artış, sık ve birbirine yakın gebelikler özellikle tıbbi veya kadınlara has bir gözetimin olmaması ve tıp merkezlerinin gerektiği gibi hizmet verememesi kadınların sağlığını etkilemektedir.
Gerek İdlib ve Halep kırsalında gerekse Türkiye denetiminde olan bölgelerdeki resmi ve resmi olmayan bazı kamplarda gayriahlaki davranışlar bariz bir şekilde görülüyor ve artıyor. Gayriahlaki bu davranışlar kadınlara yönelik olarak; bakarak taciz etme, sözlü taciz ve bazen de fiziksel ve cinsel taciz şeklinde görülürken çocuklara yönelik de ekseriyetle cinsel taciz olarak gözükmektedir. Bazı kamplarda da uyuşturucu kullanımı vakaları -özellikle haplar- yaygınlık kazanıyor. Farklı yaşlardaki kadınlar ve erkekler önce kullanan olarak daha sonra da bunu pazarlayan ve satan olarak uyuşturucuya kurban gidiyorlar. Bu insanlar, içinde bulundukları kötü durumdan ve yaşadıkları eski travmalardan kaçmak için uyuşturucuyu bir ferahlama ve rahatlama aracı olarak görüyorlar.
Suriye’nin kuzeyinde işsizlik oranlarının artması ve istihdam olanaklarının az olmasından dolayı, muhtaç durumda olan birçok kadın mevsimlik ve sürekli olmayan işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Düşük ücretli tarla hasat işlerinde veya bazen ölüme ya da ağır sağlık sorunlarına bazen de istismar edilmeye sebep olabilecek şekilde çöplüklerde çalışmak zorunda kalıyorlar.
Kuruluşların resmi ya da resmi olmayan kamplara yaptıkları çözüm amaçlı insani müdahale tarzlarına bakıldığında, bunların çoğunun gıda güvenliği, barınma, sağlık, su, hıfzıssıhha, eğitim ve himaye gibi alanlarda olduğu görülecektir. Dışardan gelen yıllık destek hacmindeki düşüşe ve farklı sektörlerdeki hizmetleri karşılamadaki yüksek açığa rağmen faaliyet gösteren bu kuruluşlar temel ihtiyaçları karşılamaya çalışıyor.
Ancak bu çabalara rağmen, sözünü ettiğimiz sektörler dışındaki diğer ihtiyaçların ihmal edildiği gözlemlenebilmektedir. Aynı şekilde bazı yerel ve uluslararası kuruluşların, sanitasyon meselesinde olduğu gibi eksik kaldığı bazı yönler de görülebiliyor. Nitekim bu sektörle ilgili yapılan çalışmalar, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen insani müdahalenin asgari standartlarıyla halen eşdeğer bile değildir. Üstelik nüfus artışına ve yeni göç dalgalarına rağmen herhangi bir değişiklik, düzenleme, gelişme ya da bakım yapılmadı. Ayrıca bu çalışmalar sağlık veya çevre standartlarının herhangi birine ya da özel durumları olan kesimler için dikkat edilmesi gereken standartların hiçbirine uymamaktadır.
Diğer bir husus da, kuruluşlardaki bazı insani yardım çalışanlarının -özellikle yönetici kadrolar- yolsuzlukla ve geçimini sağlayan kimsesi olmayan ailelere veya dul kadınlara yönelik istismar ile suçlanması konusudur.
Kamp sakinlerini, özellikle de en fazla ihtiyaç içinde olan kadınlara imkanlar sunmak için kamplardaki mevcut deneyimlerden ve enerjiden istifade edecek hiçbir proje de bulunmuyor. Kadınların güçlendirilmesiyle ilgilenen kadın örgütlerinin veya feminist toplulukların etkisi de hiç görülmemektedir. Oysa bu kuruluşların en öncelikli kesiminin, hedefledikleri kesimlerden en muhtaç ve en savunmasız kesim olan kamplardaki kadınlar olması beklenirdi. Özellikle Batılı cihetlerden gelen destek ve gösterilen ilgiden ötürü de böyle olması gerekirdi. Gelgelelim, çalışmalarını daha az öncelikli mevzulara yoğunlaştırıp daha güçlü ve daha istikrarlı kesimleri hedeflediler.
Buna, insani yardım kuruluşlarının çoğunun, sundukları projelerdeki politikalarının, barınak projelerinin finansmanına kısıtlamalar getiren bağışçıların vizyonuyla uyumlu olduğunu da eklemek gerekir. Bu kuruluşlar, Batılı sponsorların kadınlarla ilgili konulara olan ilgisinden iyi bir şekilde yararlanmadı. Kamplardaki kadınlar; günlük yaşamda güçlendirilmesi, desteklenmesi ve kendilerine daha iyi yaşam koşulları sağlanması gereken savunmasız bir kesim olarak yansıtılmadı. Dahası Arap sponsorların dikkati, Müslüman ve Arap kadınlarını etkileyen, mahremiyetlerini ihlal eden ve hem onların hem de çocuklarının ahlakını etkileyen konulara, kadınlar üzerindeki olumsuz etkileri hafifletmeye yönelik projelere fon sağlamaya teşvik etmek üzere yönlendirilmedi.
Şu anda Kuzey Suriye’de uygulanan insani müdahale modeli, özellikle kamp topluluğunda yeni bir toplumsal değer ve algı biçiminin desteklenmesine katkıda bulundu ve bu husus kadınlar arasında daha net duruyor. Öyle ki onların büyük bir bölümü kötü yaşam tarzına alışmış ve herhangi bir direniş belirtisi ve değişim çabası göstermeksizin ya da kalkınmalarına yardım edecek bazı fırsatları değerlendirmeksizin, içinde bulundukları hale teslimiyet göstermiş.
Kamplardaki yaşamın bir sonucu olarak ortaya çıkan bu sorun ve engeller, özellikle mevcut toplumsal sorunları çözecek seri girişimlerin olamaması halinde, genel manada Suriye toplumunu özelde de kadınları etkilemesi beklenen pek çok toplumsal etkiyi beraberinde taşımaktadır.
Kamplardaki kötü yaşam koşullarından ötürü fakirlik oranının, savunmasızlığının ve kadınların istismar edilmelerinde artış olması bekleniyor. Ayrıca kendilerine bakacak biri olmadığı halde geniş ailelerin sayısında ve doğum oranlarında -terbiye ve bakım konusundaki yetersizliğe rağmen- artış olması beklenmektedir. Bu ağır koşullar, kız ve erkekler arasında çocuk yaşta evliliklerin artışına sebep olduğu gibi gerek kocaların karılarına ve çocuklarına gerekse kadının, çocuklarına karşı uyguladığı aile içi şiddet olaylarının oranında da artışa sebep olabiliyor. Ayrıca okul bırakma vakalarında, çocuk işçiliğinde ahlaki yozlaşmanın ve uyuşturucu ticareti ve namus cinayetleri gibi suç oranlarında bir artış olabileceği gibi Kuzey Suriye’de ana babası bilinmeyen çocuk sayısında da artışa yol açabilecektir.
Kadınların kamplarda yaşadığı sıkıntının birdenbire gelişen bir durum olmadığının altını önemle çizmemiz lazım. Üstelik kamplardaki bu hayat tecrübesi, hemen geçecek veya yakın zamanda bitecekmiş gibi de görünmüyor. Nitekim önceki yıllarda da yaşam koşullarının değiştiği veya iyileştiği vaki olmamıştı. Aksine, durum daha da kötüleşti ve hem olumsuz durumlar hem de yeni ve karmaşık sorunlar yarattı; bu durum, sorunla başa çıkmak için geçmişteki yaklaşımların boşuna olduğunu ve gözden geçirilip geliştirilmesi gerektiğini açıkça gösteriyor.
Bu çalışma, beklenmedik sorunları çözecek veya etkilerini hafifletecek bir dizi öneri sunmaktadır. Bir kısmı kadınlara yönelik olsa bile kalan kesimlerin de ihmal edilmemesi gerekir. Sorunları kontrol altına alacak ve kamplardaki enerjilerden yararlanmayı sağlayacak etüt edilmiş müdahale yöntemleri tasarlanmadıkça, kamplardaki vaziyetin olduğu gibi kalmasının önemli olumsuz etkileri olacaktır.
مؤسسة بحثية سورية تسعى إلى الإسهام في بناء الرؤى والمعارف بما يساعد السوريين على إنضاج حلول عملية لمواجهة التحديات الوطنية المشتركة وتحقيق التنمية المستدامة