Suriye-Türkiye Arasında; Türkiye’deki Yetki Verilmiş Suriye Sivil Toplum Kuruluşlarının Çalışmalarındaki Sorunlar
Özet:
Suriye’de sivil toplum kuruluşlarının 2011 yılı öncesine kadar net bir varlığı söz konusu değildi. Ancak askeri operasyonlardan kaynaklanan insani koşullar ve yardımların sınır ötesine girişine izin veren 2014 yılında çıkarılmış BM Güvenlik Konseyi’nin 2642 sayılı kararının onaylanması, gönüllü yardım çalışmalarının çoğunun bir sistem içerisine girmesine zemin hazırladı. Böylece Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerde insani operasyonları yönetmek ve projeleri uygulamak üzere komşu ülkelerdeki birçok kuruluşa lisans verilmeye başlandı.
Türkiye, bir yandan coğrafi konumuyla diğer yandan da devletin bu kuruluşlara çalışma ve onlara ruhsat verme konusunda sağladığı kolaylıklar nedeniyle, insani konularda çalışan Suriyeli kuruluşların varlığı açısından bir ana merkez sayılıyor. 2013 yılında bu faaliyetlerin insani bir görev olduğu dikkate alınarak Suriyelilere yönelik yardımları düzenleyen özel bir yasa çıkarıldı ve kâr amacı gütmeyen Suriyeli derneklerin faaliyetleri 5253 sayılı Dernekler Kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerine tabi tutuldu.
Yıllar geçip insani yardım sahnesi daha karmaşık hale geldikçe ve bu derneklerin çalışmaları geliştikçe, bu derneklerin çalışmalarının karşı karşıya kaldığı, hatta zaman zaman derneklerin çalışmalarını engelleyen birtakım sorunlar zuhur etti. Öyle ki bazı Türk tarafların insani işlerde çalışan Suriyeli kuruluşların çalışmalarına yönelik olumsuz bakış açısıyla ve bu kuruluşların yabancı ve uluslararası kuruluşlarla çalışması ve ilişkileri hakkında şüphe ve kuşkular şeklinde kendini gösteren genel bazı sorunlar belirdi.
Ayrıca, insani çalışmalarda aktif olan Suriyeli kuruluşlar, tanımlanma konusunda sıkıntı yaşıyor ve bu durum hem bu kurumlarda çalışanlar hem de bu kurumlarla çalışanlar açısından kafa karışıklığına neden oluyor. Bu kuruluşlar kendi toprakları dışında olağanüstü şartlarda kurulan ve Suriye’deki insani çalışmalarını yönetmek için Türkiye’de ruhsat almak zorunda kalan kuruluşlardır. Ancak birer Türkiyeli kuruluş olarak ruhsat almalarına rağmen gereği gibi muamele görmediler ve onlara bu şekilde davranılmadı, üstelik yabancı kuruluşlar statüsünde de sayılmadı. Bu durum, mevcut durumu daha karmaşık hale sokmaktan, birçok Türk çalışanın Suriye’de olup bitenler ve bu örgütlerin nasıl ortaya çıkıp çalıştıkları bağlamına dair anlayış eksikliği oluşturmaktan ve bu kuruluşların Suriye içindeki çalışmalarını sınırlayıp çoğunun, mültecilere yönelik çalışmalarından uzak kalmasına neden olmaktan başka bir işe yaramadı.
Öte yandan, başta geçici koruma statüsünde olan görevliler olmak üzere bazı kişilere çalışma izni verilmesi sürecindeki içinden çıkılmaz sorunlar, yasal kararlar ile uygulama arasındaki farklılıklar ve hem STK’lar hem de Türk personleller arasında kafa karışıklığına neden olan belirsiz istisnalar sorunu gibi idari ve bürokratik boyutlara ilişkin birtakım sorunlar da ortaya çıktı. Nitekim tecrübeler, bazı yasal sorunları düzeltmek, çeşitli sorunlara çözüm bulmak ve kanuni metinler ile bunların sahadaki uygulamaları arasında gözlenen boşluğun kapsamını daraltmak için net kriterlerin ve direktiflerin olmasının gerekliliğini de göstermektedir. Hatta gözlemlendiği kadarıyla Türk memurlar pratikte, kanun ve kararları yorumlama konusunda bir yetkiye sahip.
İnsani alanda faaliyet gösteren Suriyeli kuruluşların çalışmalarının ilerleme kaydetmesiyle beraber, Suriyeli hizmet sağlayıcılar ve gönüllülerle yeni sözleşme biçimleri konusundaki ihtiyaç da gün yüzüne çıktı: Bu da bu kişilere, Türk meslektaşlarına benzer şekilde, ödenen para tutarını meşrulaştırmak için gerekmektedir. Bunun yanı sıra, geçici koruma altındaki Suriyeli personelle ilgili yeni idari sözleşme biçimlerine de ihtiyaç duyuluyor. Kısmi sözleşmeler buna örnek verilebilir.
Genel ve bürokratik sorunların yanı sıra, özellikle gelir vergisi veya Suriye’ye malzeme tedarikine ilişkin vergiler konusunda vergi muafiyetlerinin insani işlerde çalışan Suriyeli kuruluşları da kapsayacak şekilde yeniden değerlendirilmesi ihtiyacı gibi mali boyuta ilişkin birtakım sorunlar da ortaya çıktı.
Bu kuruluşlar, talep edilen yönetimsel karmaşıklıklar nedeniyle Türkiye’de bağış toplamak için izin almakta zorluklar yaşıyorlar, zira bu talepler genellikle reddedilmektedir. Bazı bankaların, mali miktarları dondurmak için kuruluşlara baskı yapması ve PTT kurumu aracılığıyla Suriye’ye yapılan mali transferler sırasında görülen sorunlar da yaşanan başka problemlerdir. Bu sorunlar bürokratik zorluklar veya hacminin ne olduğu fark etmeksizin Suriye’ye gönderilen herhangi bir havale işleminden kesilen %1’lik yüksek transfer ücreti gibi nedenlerle ortaya çıkanlardır.
Ayrıca insani çalışmalarda çalışan Suriyeli kuruluşlar Suriye içinde Türkiye’nin kontrol ettiği bölgeleredeki çalışmaları sırasında birçok sorunla da yüz yüze geldi. Örgütlerin çalışmalarını düzenleyen mekanizmaların zayıflığı; yetki, görüş ve uygulamada çatışma gibi sorunlar ortaya çıktı. Bunun nedeni birimlerin yönetimsel bağlılıkların farklılığı, bölgeyi yönetme konusunda ortak bir vizyonun bulunmaması ve bölgenin, büyük ihtiyacına rağmen kuruluşları çalışmaya teşvik etmeyen bir ortama dönüşmesidir.
Bu sorun, STK çalışanlarına giriş izinlerinin verilmesi sırasında ya da ülke içinde ilgili bazı merkezi otoritelerle ortaklık protokolleri imzalanmasına rağmen bölgedeki bazı projelerin hayata geçirilmesi için çalışma izni verilmesi sırasında bariz biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu protokoller işi kolaylaştırma aracı olmaktan çıkıp baskı aracına dönüştü. Herkeste hatta Türk çalışanlar arasında bile, bölgede uygulanması gereken yasa, yönetmelik ve mekanizmaların türü ve bu bölgede Türk yasalarının mı yoksa Suriye yasalarının mı geçerli olduğu konusunda bir kafa karışıklığı ve ayrışma halinin varlığı da diğer başka problemleri teşkil ediyor.
Bu rapor, Suriyeli derneklerin çalışmalarını düzenleyen yasaların yeniden gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi, bu derneklerin üyeleriyle periyodik olarak toplantı yapılması ve sorunların çözülmesine yardımcı olmak amacıyla sorunların tespit edilmesi yönünde Türk yetkililere yönelik olacak şekilde bir dizi öneri sunduğu gibi iletişimi ve ziyaretleri artırmayı, insani yardım çalışmalarının gerçekliğine ve sorunlarına ışık tutan farklı dillerde periyodik çalışmalar ve raporlar üretmeyi amaçlayan, insani işlerde çalışan Suriyeli kuruluşlara da yönelik bir dizi öneri sunuyor.
Giriş:
Suriye’de sivil toplum kuruluşlarının 2011 yılı öncesinde net bir varlığı yoktu. Sivil toplum kuruluşlarının sayısı azdı. Var olan kurumlar da hükümetin ya da Baas Partisi’nin kontrolüne tabiydi. Esad rejimi ve müttefiklerinin şehirleri bombalaması; sivilleri, altyapıyı ve hizmet merkezlerini hedef almasıyla birlikte etkilenenlere, yerinden edilenlere ve mülteci duruma düşenlere gerek tıbbi gerekse insani yardım sağlama ihtiyacı gittikçe arttı. Özellikle hükümetin yokluğu ve bazı bölgelerin Esad rejiminin kontrolünden çıkması sonucu oluşan boşlukla birlikte olaylardan etkilenen, yaralanan ve yerinden edilmiş kişilere yardım etmek için bağış toplamaya dayanan gönüllü girişimler ve ekipler ortaya çıktı.
2014 yılında uluslararası insani yardım kuruluşlarının Esad rejiminin kontrolü dışındaki bölgelere ulaşamaması sebebiyle uluslararası insani destek, yardımların sınır ötesine girişine izin veren BM Güvenlik Konseyi’nin 2642 sayılı kararına dayanılarak Suriye’deki insani yardım operasyonların programına dahil oldu. Bu uluslararası kuruluşlar, müdahale sürecinde yerel ekiplere ve oluşumlara güvendiler. Bu ekiplerin de daha sonra uluslararası destekçiler tarafından finanse edilen projelere göre yerel ihtiyaçları karşılayan, yürütücü arabulucu rolünü üstlenen, birçok ülkede lisanslı yerel kuruluşlara dönüşmek üzere kurum içi organizasyonel ve idari karaktere sahip bir yapıya dönüşmesi gerekiyordu.
Güvenlik Konseyi’nin 2642 sayılı Kararı, birçok kuruluşun, Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerde insani operasyonları yönetmek ve projeler uygulamak üzere başta Türkiye olmak üzere birçok komşu ülkeden ruhsat almasına yol açtı. Bu kuruluşlar çalışma politikalarını uluslararası kabul görmüş kurallara uyacak şekilde geliştirdiler. Bu aşamanın gerektirdiklerinin farkına varan birçok kuruluş, iç yapısını güçlendirdi. En büyük uluslararası kuruluşlarla ortaklıklar kurarak yapısını ve araçlarını geliştirdi. Böylece bu projelerde belirlenen standartlar üzerine bu ortaklıkları yıllardır sürdürüyorlar. Esnekliğe ve gelişme yeteneğine sahip olmayan diğer kuruluşların rolleri ise ne yazık ki geriledi.
Öte yandan, Suriye’nin kuzeyindeki olağanüstü çalışma koşulları, bu kuruluşları hükümetin çalışmalarını tamamlayan ve destekleyen bir kurum olmak yerine temel hizmetleri sunmada hükümetin yerini almak zorunda bırakan büyük ihtiyaçlar oluşturdu. Öyle ki STK’lar bazen istikrarlı ülkelerde alışılmadık bir manzara addedilecek kadar, sağlık ve eğitim çalışmalarını yönetti, hizmetler sağladı ve altyapı çalışmalarında bulundu. Bu istikrarsız bölgedeki bu temel ihtiyaçları karşılayabildiği gibi yerinden edilmelere, zorunlu göçlere ve tekrarlanan bombardımanlara yönelik müdahalede bulunup ihtiyacın en çok duyulduğu sektörlere destek yönlendirdi. Ayrıca yürüttükleri baskı ve yardımlaşma faaliyetleriyle ihtiyaçların tespit edilmesi ve insani politikaların yönlendirilmesi sürecinde uygulayıcı arabulucu olmaktan, katkıda bulunan bir ortağa dönüşmeyi başardı.
Türkiye, bir yandan coğrafi konumuyla, diğer yandan bu kuruluşlara çalışma ve onlara ruhsat verme konusunda sağladığı kolaylıklar nedeniyle, insani konularda çalışan Suriyeli kuruluşların varlığı açısından bir ana merkez konumundadır. Ancak Suriye ortamının karmaşıklığı, insani ihtiyaçların ağırlaşması ve finansmanın azalması nedeniyle artan zorluklar, bu kuruluşların çalışmalarını etkileyen birçok sorun yarattı.
Raporun tamamını okumak için tıklayın (Arapça)
مديرة الوحدة المجتعية في مركز الحوار السوري، بكالوريوس في الهندسة من جامعة دمشق، دبلوم في التخطيط العمراني وإعادة الإعمار المستدام، عملت في مجال الإعلام المكتوب والمسموع لعدة سنوات، نشرت العديد من الأوراق والتقارير البحثية في مواضيع سياسية واجتماعية، وخاصة ما يتعلق بأوضاع اللاجئين وقضايا المرأة